10 Kasım ve Atatürk’ü Anlamak
10 kasım

HÜSEYİN YETİŞ
yetis.huseyin@gmail.com - 0 (545) 3649543Her yıl 10 Kasım sabahı saatler 09.05’i gösterdiğinde, ülkemizin dört bir yanında derin bir sessizlik olur. O sessizlik, yalnızca bir anma değil; bir özlem, bir minnettarlık ve aynı zamanda bir muhasebedir. Çünkü Atatürk’ü anmak, yalnızca bir dakikalık saygı duruşunda bulunmak değil; O’nun fikirlerini, mücadelesini ve milletine duyduğu sonsuz sevgiyi anlamakla mümkündür.
Atatürk, bir dönemin değil; bir milletin yeniden doğuşunun adıdır.
O, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden çağdaş bir cumhuriyet kurarken, “en büyük eserim” dediği bu ülkeyi bize emanet etti. Fakat bu emanet, sadece bir toprak parçası değil; aklın, bilimin, özgürlüğün ve adaletin üzerine kurulmuş bir yaşam biçimiydi.
Bugün 10 Kasım’da Atatürk’ü anlamak, sadece geçmişe bakmak değildir.
Atatürk’ü anlamak, bugünün sorunlarına da O’nun gözüyle bakabilmektir.
Cehaletin, kutuplaşmanın ve umutsuzluğun arttığı bir dönemde, O’nun “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü hatırlamak bir yol haritası gibidir.
Gençlerin bilimle, sanatla, sporla ve üretimle büyümesi; kadınların özgür, toplumun eşit ve adaletin güçlü olduğu bir ülke inşa etmek, Atatürk’ü gerçekten anlamaktır.
10 Kasım, yalnızca bir matem günü değil; aynı zamanda bir diriliş çağrısıdır.
O’nun mirasını yaşatmak, bir resmin önünde saygı durmakla değil, her alanda çalışmakla mümkündür.
Atatürk, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” derken, bizlere sorumluluk yüklemişti.
Bu sorumluluk, yalnızca devletin değil, her bir vatandaşın omuzlarındadır.
Bugün bizlere düşen görev, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti korumakla kalmayıp, onu çağın gereklerine göre daha da ileri taşımaktır. Çünkü Atatürk’ü anmak bir ritüel, anlamak ise bir bilinçtir.
Ve o bilinç diri kaldıkça, bu millet asla yönünü kaybetmeyecektir.
Atatürk’ü saygı, minnet ve özlemle anıyor; O’nun fikirlerinde yeniden buluşmayı diliyorum.