Ahmet Zeren : “ Toplum olarak Sigorta bilincimiz çok yetersiz “

Yaşam Yayın: 20 Mart 2022 - Pazar - Güncelleme: 20.03.2022 11:10:05
Editör -
Okuma Süresi: 8 dk.
347 okunma
Google News

Adana’nın saygın acentelerinden Yüreğir Sigorta’nın tecrübeli işletmecisi Ahmet Zeren, sigorta bilinci eksikliğinin giderilmesi ile birlikte, ülkemizde sigortacılığın önemli bir ivme kazanacağını söyledi. Zeren, “Bugün itibarıyla gerek hizmet ve gerek ürün çeşitliliği açısından gelişmiş ülke piyasalarıyla rekabet edebilecek bir sigortacılık sektörüne sahibiz. Bu piyasalardan tek farkımız sigorta bilincinin son derece düşük olması. Bu eksikliğin giderilmesi ile birlikte, önemli başarılar kazanılacaktır” dedi.

Sigortanın önemi okullarda ders olmalı

Adana’da ki sigorta pazarında yaklaşık 500 acente faaliyet gösteriyor. Bunlar arasından da, 300’ünün aktif olduğu tahmin ediliyor. Sektörün önemli oyuncusu acenteler, özellikle son yıllarda pazar kaybı, gelir yetersizliği, düşük komisyon, haksız rekabet, ölçek ve teknoloji gibi birçok alanda sorunlar yaşıyor. Bu konular hakkında görüşlerini almak ve çözüm önerileri hakkında sohbet etmek amacıyla, Adana’da sigortacılığın güvenilir ve etkili isimlerinden biri olan Yüreğir Sigorta’nın sahibi Ahmet Zeren’i ziyaret ettik. Zeren, sigorta bilincinin önemine dikkat çekerek sözlerine başladı. ‘’Finansal okuryazarlığın artmasına paralel olarak, ülkemizde sigorta bilinci de yükselecek ve sigortalanma oranı artacaktır’’ diyen Ahmet Zeren, bu anlamda atılacak en önemli adımın, milli eğitime sigortayı da almak olduğunu ifade etti.

Kısaca sizi tanımakla sohbetimize başlayabilir miyiz?

Adana’nın Yüreğir ilçesine bağlı Kiremithane mahallesinde, 1970 yılında dünyaya geldim. 2000 yılından bu yana da, Yüreğir ilçesinde güvenilir bir acente olarak hizmet veriyorum.

Başımıza gelebilecek olası risklere karşı tedbir alabileceğimiz onlarca seçenek bulunmasına rağmen, Trafik ve DASK gibi zorunlu olanlar dışında hiçbir poliçe rağbet görmüyor. Size göre Türk toplumunda sigorta bilinci neden oluşmuyor?

Sizin de söylediğiniz gibi, insanlarımızda ki sigorta bilinci ne yazık ki sadece trafik sigortası ve kaskodan ibaret. Sigortanın öneminin, çeşitli reklamlar ve kamu spotları yoluyla açıklayıcı bir şekilde topluma anlatılması gerekiyor. Avrupa’da olduğu gibi okullarda eğitim olarak da verilmeli. Finansal okuryazarlığın artmasına paralel olarak, ülkemizde sigorta bilinci de yükselecek ve sigortalanma oranı artacaktır. Bu anlamda atılacak en önemli adım eğitime sigortayı sokmak olmalıdır. Kamu otoritesinin sigortacılığa yapabileceği en önemli katkı bu olacaktır. Çocuklarımız eğitimlerini iki mecrada almaktadır; İlki aile, ikincisi ise okul… Ailede sigortayı bilen olmayınca; müfredatta da sigorta yer bulmayınca kulaktan dolma, eksik bilgilerle konu hakkında bir şeyler hafızaya alınıyor. Dolayısıyla sigorta bilinci ya oluşmuyor, ya da sağlıksız oluşuyor. Burada uzun uzadıya, bütün yıl boyunca okutulacak bir ders değil, her yıl sigorta haftasında işlenecek tek bir üniteyi kastediyorum. 14 zorunlu sigorta ile korunmuş alan yaratılmışken, yurttaşlarımızın en azından bu sigortaları bilmesi, adeta vatandaşlık hakkıdır. Sağlıklı bir sigorta bilincinin oluşması ile birlikte Türk sigorta sektörü çok önemli noktalara ulaşacaktır.

Bankaların yarattığı haksız rekabet hakkında neler söylemek istersiniz?

Yüksek faiz oranları nedeniyle para satmakta güçlük yaşadıklarından olsa gerek, bankalar son dönemde bize rakip gibi çalışmaya başladılar.  Kredi taleplerinde kanunsuz zorlamalarla vatandaşa eksik bilgi ve teminata sahip ürünler veriyorlar ve bu yöntem çok fazla mağdur ortaya çıkarıyor. Araç kredisi, ev kredisi kullandırırken ‘Bizden sigorta yaptırırsanız, faiz indirimi yaparız’ diyerek müşterileri cezbetme yönetimine başvuranlar da var. Hatta bazı bankaların mevduat, kredi kartı veya kredi müşterilerine haber vermeden çeşitli dallarda sigorta poliçesi düzenleyerek, bedelini müşteri hesabından tahsil ettiğini duyuyoruz. Sigortadan haberi olmayan müşteri, ya hiç olmayan bir riskini sigortalattığı ya da parasını ödediği poliçenin sağladığı haklardan, risk gerçekleşse bile haberi olmadığı için yararlanamıyor. Kurumsal müşterilerimize giderek fiyat teklifi vermeye de başladılar. Şu an iş hacmimizin yüzde 50’sini elinde bulunduran bankalar, bu rakamı yükseltmek için olağanüstü bir çaba harcıyor. Biz acenteler de, ‘dur’ demek için elinden gelen gayreti gösteremiyoruz. Buna karşılık sektörümüzde birlik ve beraberlik gibi bir dayanışma ne yazık ki gerçekleşemiyor. Netice itibariyle, katılımcılar kredi çektikleri bankaya sigorta yaptırmak zorunda değiller. Bu dayatmalar ortadan kaldırılırsa sektörümüz rahat bir nefes alacaktır. Çatı organımız SAİK’e ve bizlere bu konuda önemli görevler düşüyor. Bütün meslektaşlarımızı, özel ve kamu bankalarına karşı omuz omuza mücadele vermeye davet ediyorum.

Özellikle 1990-2000 yılları arasında Emeklilik Sigortası furyası hakimdi. 10 yıl prim ödemesi sonunda emekli maaşı bağlanacağı veya toplu para ödeneceği vaat edildi; ancak ya ödeme yapılmadı ya da cüzi miktarlarda karşılığı alınabildi. İnsanların özel sigortaya mesafeli davranmasında, bu olayların etkisi var mıdır sizce?

O dönemde, enflasyon ve TL’de ki değer kaybı pek göz önüne alınmadı. Katılımcılar paralarını aldılar ama çoğu beklentilerin altındaydı. Yaşananlar sektöre eksi yönde yansıdı elbette. Ve halen etkisinin bir nebze de olsa devam ettiğini söyleyebilirim. Geçmişte yaşadığı bu sorunu anlatanlarla halen karşılaşabiliyoruz.  Fakat şu an ki yeni sistemde her şey devletin gözetiminde gerçekleşiyor. Geçmişte yaşanan hiçbir olumsuzluğun şu an yaşanmasına imkan yok. Poliçeler, Hazine Müsteşarlığı denetiminde olduğundan, ödeme yapılmaması gibi bir durum söz konusu olamaz. 

Adana’da, 500’e yakın sigorta acentesi bulunuyor. Sizce bu sayı kapasitenin üzerinde değil mi?

Acente sayısının fazla olduğuna katılıyorum. İşi bilmeyenler de sigortacılık yapabiliyor maalesef. Noterler nasıl ki belli sayıda olabiliyorsa veya eczaneler nüfus yoğunluğuna göre nasıl belirli sayıda açılabiliyorsa, acentelere de böyle bir sınırlama getirilebilir diye düşünüyorum. Örnek verecek olursak, bu bölgede 1000 adet hane var. Bu sayıda haneyi kaç acente sigortalayabilir? En fazla 2 tane. Bin haneli bir bölgeye 3’ncü bir acente açılmasına izin verilmemeli. Bahsettiğim alan yönetimi, Türkiye’de şu an sadece eczanelere yönelik uygulanıyor. Bizi de kapsamalı. Üretim yapmıyoruz ve sonunda acenteler, ‘Benim müşterimi çaldın’ diye karşı karşıya geliyor. Bizim sektörde, tek pastadan herkes pay almaya çalışıyor. Doğal olarak, acente sayısının fazlalığı olumsuz etkiler yaratıyor. 

Çantacı tabir edilen kesim hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bankalara kaptırdığımız yüzdeleri inceleyecek olursak, çantacılar onların yanında nur nimet kalır. Çantacılara kaptırdığımız rakamlar, bankalara kaptırdığımızın 100’de birini bile oluşturmaz. O nedenle birinci önceliğimiz çantacılar değil, bankalar olmalı.

Sigorta şirketleri günümüzde dijitalleşmeye doğru ilerliyor. Yakın gelecekte poliçeler bilgisayar ve telefondan satın alınabilecek. Sizce acentelerin varlığı tehlikeye düşecek mi?

İnovasyon çağında yaşıyoruz. Kendimizi yenilediğimiz sürece bir sorun yaşanacağını sanmıyorum. Gelişme açık olduğumuz sürece, acenteliği bitiremezler. Vatandaşlar da, bire bir diyalog haline girmedikçe, uzaktan satış yöntemiyle poliçe satın almazlar; fakat 15-20 yıl sonrası ne getirir bilemem.

Zaman ayırdığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim

Ben teşekkür eder, yayın hayatınızda başarılar dilerim

 

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.