1 Mayıs İşçi Emek ve Dayanışma Günü Adana’da heyecan ve coşkuyla kutlandı.
Adana'da Emek ve Meslek Örgütleri tarafından oluşturulan tertip komitesinin öncülüğünde gerçekleştirilen 1 Mayıs mitingine 10 binin üzerinde kişi katıldı. 1 Mayıs kortejinin alana girişi yaklaşık iki saat sürdü. Alana girenlerin tek tek anons edildiği mitingte çok farklı talepler ve katılımcı kurumların katılım çeşitliliği dikat çekiciydi. Başta depremde yaşamını yitirenler olmak üzere emek ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler için saygı duruşu yapıldı. Tertip Komitesi adına KESK Dönem Sözcüsü ve BTS Adana Şube Başkanı Tonguç Özkan tarafından okunan basın açıklamasında; şu görüşlere yer verdi.
"Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi bugün burada da hakları için, adalet için, demokrasi için, barış için mücadele eden işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar böylesi tarihsel bir dönemde, yani 2023 1 Mayıs’ında kol kola omuz omuzayız. Birlik, Mücadele Ve Dayanışma Günümüz 1 Mayıs Kutlu Olsun" dedi. Yeşil Sol Parti Adana Milletvekili adayı Tülay Hatimoğulları ve CHP Adana Milletvekili adayı Dr. Müzeyyen Şevkin'de tertip komitesi başkanının konuşmasının ardından birer konuşma gerçekleştirdiler. Tonguç Özkan konuşmasına şu şekilde devam etti; Maalesef bu seneki 1 Mayıs’ı içimiz buruk bir şekilde kutluyoruz. 6 Şubat tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaşadığımız şehir Adana da dâhil 11 ilde resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımızı kaybettik. 100 binlerce insanımız yaralandı. Acımız kadar öfkemiz de isyanımız da çok büyük. Kapitalizmin kar hırsıyla birlikte iktidarın rant politikaları nedeniyle göz göre göre yaşanan bu felakette yaşamını yitiren canlarımızın başta yakınları olmak üzere tüm ülkemize baş sağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyoruz. Deprem bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızın başta barınma sorunları olmak üzere birçok temel ihtiyaçları hala karşılanamamıştır. Buradan bir kez daha belirtmek istiyorum depremzede yurttaşlarımızın başta barınma olmak üzere tüm ihtiyaçları karşılanıncaya kadar onlarla dayanışma içerisinde olduğumuzu, onları unutmayacağımıza ve unutturmayacağımıza söz veriyoruz. Depremde enkaz altında kalan sadece insanlarımız değildir. Asıl enkaz altında kalan bu ucube tek adam rejiminin liyakatsiz kadrolarla doldurduğu ticari bir şirket haline dönüştürülen ve depremzedelere çadır satacak kadar alçalan KIZILAY’dır, AFAD’dır. Asıl enkaz altında kalan kurumlarıyla beraber, bu ucube sistemdir. Doğal bir felaketin insan eliyle son birkaç yüzyılın en büyük trajedilerinden birine dönüşmesine neden olanlar da bilsinler ki göstermelik açıklamalarla, birkaç tutuklamayla kendilerini işin içinden sıyıramayacaklar. Sorumlulardan mutlaka hesap sorulacaktır! Dostlar, Yoldaşlar, Sevgili Kadınlar, Gençler,
Tüm dünyada ücretli emek yaygınlaşırken, biz üretenlerin toplumsal zenginlikten aldığı pay azalıyor.Sermayeyi emek sömürüsü de doyurmuyor. Doğa, sermayenin sınırsız yağmasına açılıyor. Yetmiyor, savaşlarla milyonlar yerinden yurdundan ediliyor. Kapitalizm bugün dünya halklarına vaadi daha fazla sömürü, daha fazla eşitsizlik, daha fazla yağma, daha fazla yıkımdan başka bir şey değil. Ve ne yazık ki yarattıkları bu cehennemin bekçisi olarak da baskıcı ve otoriter rejimleri işçilerin, emekçilerin, halkların başına bela ediyorlar. Bu gerçeği görmek için çok uzağa gitmeye gerek yok. Bugün ülkemizde yaşadıklarımıza bakmak yeter.
Tek adam rejimiyle yönetildiğimiz son 5 yılda gerek pandemide, gerek ekonomik krizde gerekse de depremde karşı karşıya kaldığımız hakikat belli: İnsanca çalışmamız ve insanca yaşamamız bir yana, hayatta kalmamızı bile sağlamaktan çok uzak bir düzenle karşı karşıyayız. Sadece başkanlık rejimi boyunca 5,5 milyon işsize 3,5 milyon yeni işsiz daha eklendi. Bugün açlık sınırının 10 bin, yoksulluk sınırının ise 30 bin TL’yi aştığı bir ortamda, çalışanların büyük bir çoğunluğu 8 bin 500 TL’lik asgari ücretle açlık ve sefalete mahkûm edilmişlerdir. Kamu emekçilerimiz ve emeklilerimiz de keza aynı durumdalar. İşte bu ucube tek adam sisteminde; İşçiden alıp patronlara verdiler; fakirden çalıp zenginin kasasını doldurdular; dar gelirliden alıp rantiyeye kaynak aktardılar; rant için kentleri ve doğayı betona boğdular; asırlık yardım kurumlarını bile depremde çadır satar hale getirdiler; doğal afetleri felakete çevirdiler: Memleketi babalarının şirketi gibi yönettiler! Memlekette hak aramayı, sendikalı olmayı, grev yapmayı engellediler, üstelik bu yaptıklarıyla övündüler.
Başta kadın emekçilere olmak üzere tüm emekçilere gittikçe daha güvencesiz bir çalışma yaşamı dayattılar. Ülkemiz her alanda Güvencesizler Cumhuriyeti haline geldi. Kadın ve genç işsizliği hat safhaya çıktı. Güvencesiz ve kayıt dışı çalışmaya zorlanan kadınlar çalıştıkları her yerde taciz, şiddet ve mobbinge maruz kalıyorlar. Bizlerin işini ekmeğini, iktidarın ve patronların insafına terk ettiler. Sorgusuz sualsiz bir gece yarısı KHK’ları ile çalışma hakkımızı gasp ettiler,
Memleketi şirket gibi yönetenler, bu memleketin tüm değerlerini üreten milyonları yoksullaştırdılar, güvencesizleştirdiler. Hepimizin sadece bugünün değil geleceğini de çaldılar. Memlekette hak aramayı, sendikalı olmayı, grev yapmayı engellediler, üstelik bu yaptıklarıyla övündüler.
Başta kadın emekçilere olmak üzere tüm emekçilere gittikçe daha güvencesiz bir çalışma yaşamı dayattılar. Ülkemiz her alanda Güvencesizler Cumhuriyeti haline geldi. Kadın ve genç işsizliği hat safhaya çıktı. Güvencesiz ve kayıt dışı çalışmaya zorlanan kadınlar çalıştıkları her yerde taciz, şiddet ve mobbinge maruz kalıyorlar. Bizlerin işini ekmeğini, iktidarın ve patronların insafına terk ettiler. Sorgusuz sualsiz bir gece yarısı KHK’ları ile çalışma hakkımızı gasp ettiler,
Memleketi şirket gibi yönetenler, bu memleketin tüm değerlerini üreten milyonları yoksullaştırdılar, güvencesizleştirdiler. Hepimizin sadece bugünün değil geleceğini de çaldılar. Bizler bir olup karşılarına dikilmeyelim diye her alanda ayrımcılığı kışkırttılar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiler. Eleştirenin, sorgulayanın, soru soranın, hak, hukuk, adalet isteyenin sesini kısmak için her yolu denediler. Anayasa’yı rafa kaldırdılar, mahkeme kararlarını yok saydılar. Yani anlayacağınız hak, hukuk tanımadılar. Yoldaşlar,
Yoldaşlar,
Bereket fışkıran topraklarımızda tarım, çiftçilik, besicilik adım adım bitirildi. Sanayiden sonra tarımda da bu iktidar döneminde dış sermayeye bağımlı hale getirildik. Zamlar, alım gücündeki erime hayatı yaşanılmaz kılıyor. Son 1 yılda bile ev ve kira fiyatları başta olmak üzere temel gıda maddelerinden ulaşıma kadar her şeye fahiş miktarda zam gelirken, maaşlarımız yandaş sendikalar vasıtasıyla TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına kurban ediliyor. Bizden alınan vergiler savunma ve güvenlik adı altında silahlanmaya, teşvik-vergi affı olarak sermayeye, patronlara harcanıyor. Bugünün iktidar sahipleri ve avaneleri istiyorlar ki bu rant ve sömürü düzeni devam etsin.Bugünkü rant ve sermaye düzeninin güvencesi olan tek adam rejimi, toplumsal barışın ve demokrasinin de önündeki en büyük engeldir. İktidar sahipleri başta Kürt sorunu olmak üzere tüm toplumsal ve siyasal sorunlarda çözümsüzlük siyasetiyle kendi varlıklarını sürdürmeyi hedefliyorlar. Bunlar; çıkarlarını korumak kendi düzenlerini var etmek için ülkemizde karanlık odaklar, militarist yapılar hep olsun istiyorlar. İşte bu amacı güdenler seçime giderken de en faşizan, en gerici ittifak çatısı altında birleştiler. Bugünkü iktidar blokunda yer alan partilerin ortak noktaları; baskı ve şiddet, kadın düşmanlığı, gericilik, barış karşıtlığından başka bir şey değildir. Tek hedefleri demokrasinin ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasıdır. Adaletin ve hukukun hiçe sayıldığı bu rejimde Mücella Yapıcı’dan Can Atalay’a gezi direnişçileri, Osman Kavala’dan Selahattin Demirtaş’a kadar birçok sivil toplum örgütü temsilcileri, siyasetçiler, akademisyenler, avukatlar ve aktivistleri AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları dahi hiçe sayılarak haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadırlar. Her türlü baskı ve engellemelere rağmen korkmadan, bıkmadan usanmadan yıllarca adalet arayışlarını sürdüren cumartesi anneleri, 10 Ekim ve Suruç katliamında, çorlu tren kazasında Soma ve Amasra maden facialarında yakınlarını kaybeden aileler, yine katledilen çocukları için yıllarca Urfa adliyesinde nöbet tutup adalet arayan Emine Şenyaşar bu iktidarın adalet ve hukuk sistemini ne hale getirdiğinin açık göstergesidir. Geçtiğimiz aylarda Ankara’nın göbeğinde katledilen Sinan Ateş’in ailesinin adalet arayışı da bunlardan farklı değildir. Bunların bize reva gördüğü açlık, yoksulluk, sefalettir. Bunların bize reva gördüğü kayyum düzenidir, ihraçlardır, adaletsizliktir, tekçiliktir, militarizmdir, işkencedir, cezaevlerinde insanlık dışı uygulamalardır. Yargı eliyle siyasi gözaltı operasyonlarıdır. Yoldaşlar, Dostlar, Emekçiler,
Sabrımız tükendi. Artık böyle gitmez dedik, gerçekten de gitmiyor. Eşitlik, özgürlük, adalet, barış, demokrasi ve laiklik için artık yeter diyoruz!Gün şikâyet etme günü değil.Bu düzen ya değişecek ya değişecek!Bu karanlığı işçi sınıfı, emekçiler, kadınlar, gençler, farklı inanç ve kimlik sahipleri, cinsel yönelimleri ret edilenler, kölelik şartlarında yaşayan göçmenler, sizler, bizler yırtıp atacağız. Bizleri karanlıktan çıkaracak olan işte bu 1 Mayıs meydanlarında açığa çıkan iradedir. Bizler; Emeğin sömürülmediği, %1’in değil %99’un mutlu yaşadığı,Sendikal hak ve özgürlüklerin, örgütlenmenin, hak arama yollarının açık olduğu, Grev hakkının engellenmediği, kullanıldığında da yasaklanmadığı,Herkesin güvenceli, kadrolu çalıştığı bir işinin ve insanca yaşamaya yetecek bir ücretinin olduğu, KHK ve fiili OHAL rejimine son verildiği, Ekonomik krizlerin, salgınların, depremlerin, afetlerin faturasının halklarımıza ve emekçilere kesilmediği ,Kimsenin kimliğinden, inancından, cinsiyetinden dolayı ikinci sınıf yurttaş muamelesi görmediği,
Kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüzün son bulduğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırıldığı, İstanbul Sözleşmesinin yeniden yürürlüğe konarak etkin uygulandığı, Eşit yurttaşlığın, barış ve kardeşliğin hâkim olduğu,Düşünce ve ifade özgürlüğünün suç olarak görülmediği ve cezalandırılmadığı, Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, barışın, laikliğin hâkim olduğu bir gelecek ve ülke için mücadeleye devam edeceğiz.Biliyoruz ki, böyle bir dünya ve ülke mümkündür.Bütün bu siyasal, toplumsal ve ekonomik koşullar altında 14 Mayıs’ta tarihi bir seçime gidiyoruz. Bu seçimin, yaşadığımız haksızlıkların hukuksuzlukların açlığın yoksulluğun ve yıkımın sebebi olan şu anki ucube tek adam sistemini değiştirmek, yerine ise adaletin eşitliğin özgürlüğün ve barışın hâkim olduğu daha demokratik bir ülke yaratmak açısından büyük bir önem taşıdığını hepimiz biliyoruz.İşte bu gerçeklik ve bilinçle Ülkemizin en sağından en soluna kadar tüm siyasal anlayışlar her inanç ve kimlikten insanlar yani adalet özgürlük, barış ve huzur isteyen tüm iyi ve güzel insanlar hep birlikte 14 Mayıs’ta ülkemize baharı getireceğiz.Biz emekçiler şunu biliyoruz ki bu ülkenin geleceği demokrasiden, hukuktan, barıştan, adaletten ve eşitlikten geçer.Emekçiler olarak, işçi sınıfı olarak, kadınlar, gençler olarak özgürlük meşalesini yakıyoruz, yeni bir başlangıç için aydınlığa koşuyoruz.Kapitalist yıkıma, işsizliğe, yoksulluğa karşı birleşip bu düzeni değiştireceğiz!
Yaşasın 1 Mayıs!